Merve Kara-Kaşka
BBC Türkçe
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler Salı günü Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile birlikte; 23 Aralık’ta 12, 12 Ocak’ta 9 askerin yaşamını yitirdiği, Kuzey Irak’ta Pençe Kilit operasyonu bölgesindeki PKK saldırılarıyla ilgili olarak Meclis’te milletvekillerini bilgilendirdi. Eleştirilere de yanıt veren Güler, “Şu an eğer orada olmasaydık, örgütün sınırlarımıza yönelik saldırıları, daha önce olduğu gibi devam edecekti ve kendi şehirlerimizde daha büyük bedeller ödeyecektik. Bugün artık, yurt içinden tek bir şehit haberi gelmiyor” dedi.
Bakan Güler, Türkiye’de üs bölgelerine, kalekollarına saldırı yapılamadığını söyledi, “Bu da terörü kaynağında yok etme stratejimizin başarısını gösteriyor” diye konuştu.
Güler, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) 2019’da başlattığı Pençe Harekâtları ile ilgili olarak ise şunları söyledi:
“Terör örgütünün Irak’ın kuzeyindeki hareket kabiliyetinin engellenmesi ve ülkemizi hedef alan eylem arayışlarının kısıtlanması noktasında önemli kazanımlara ulaşmamızı sağlamıştır.”
Türkiye’nin “terörle mücadele” stratejisi son yıllarda nasıl değişti? Sınır ötesi harekâtlara ağırlık verilmesinin etkileri ne oldu? BBC Türkçe, strateji değişikliğinin nedenlerini ve sonuçlarını araştırdı.
‘Sınırların emniyetini ilerden sağlama ve terörü kaynağında yok etme’ stratejisi
Bakan Güler Meclis’teki konuşmasında, Suriye ve Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye uzun süre saldırılar düzenlendiğini söyledi.
2007’de Dağlıca’da 12, 2008’de Aktütün’de 15, 2009’da Hantepe’de 6, 2010’da Gediktepe 11, 2011’de Çukurca’da 24, 2012’de Beytüşşebap’da 12 şehit verdik” diyen Güler, Türkiye’nin 2016 yılından itibaren “terörle mücadelede kapsamlı bir konsept değişikliğine gittiğini” belirtti.
Güler çok yönlü güvenlik anlayışını kararlı bir şekilde ortaya koyduklarını, “sınırların emniyetini ileriden sağlama ve terörü kaynağında yok etme” stratejisini uygulamaya başladıklarını söyledi.
5 Eylül 2016’da dönemin başbakanı Binali Yıldırım, Hakkari’nin Çukurca ilçesinde Türkiye-Irak sınırındaki askeri birlikleri ziyaret etmiş, “Türkiye artık savunma pozisyonunda kalmayacak” demişti. Yıldırım’ın açıklaması, Türkiye’nin PKK’ya yönelik strateji değişikliğinin sinyaliydi. Hedef artık sadece “PKK saldırılarının önlenmesi” değil, aynı zamanda PKK’nın “örgütsel olarak zayıflatılması” ve sınır bölgelerinde Türkiye içinde ve dışında saldırılar düzenleme kabiliyetinin kısıtlanmasıydı.
Türkiye neden makas değişikliğine gitti?
Suriye’de 2011’de başlayan iç savaşının bölgede önemli sonuçları oldu.
BBC Türkçe’ye konuşan Işık Üniversitesi’nden Prof. Dr. Özlem Kayhan Pusane, “Suriye’nin kuzeyinde PYD, YPG varlığının güçlenmesinden sonra örgütte de Suriye etkisi, gerek insan kaynağı olarak gerek askeri mühimmat kaynağı gerekse kullanılan taktikler açısından çok arttı” diyor.
Türkiye’nin dış ve güvenlik politikaları alanında uzman olan Pusane, “Çözüm sürecinin ardından 2015’teki şiddet döneminde PKK’nın Suriye’de öğrendiği taktikleri uyguladığı yönünde yorumlar da yapılmıştı” diye konuşuyor.
Türkiye, Suriye’de 2016 ve 2017’deki Fırat Kalkanı Harekâtı’nı, 2017’den 2020’ye kadar Bahar Kalkanı Harekâtı’nı, 2018’de Zeytin Dalı Harekâtı’nı, 2019’da Barış Pınarı Harekâtı’nı düzenledi.
Ankara tüm bu harekâtlarla “tampon bölgeler” de oluşturdu.
TSK Mart 2018’de ise bu kez Kuzey Irak’ta Dicle Kalkanı Harekâtı’nı başlattı.
PKK’ya karşı yürütülen sınır ötesi operasyonla Hakurk bölgesi büyük ölçüde kontrol altına alındı.
Önceki harekâtlarda, kara ve hava kuvvetleri belirlenen hedefleri imha ederek geri çekiliyordu.
Ancak TSK bu kez Pençe harekâtlarına başladı ve belli bölgelerde askeri üsler kurdu.
- Pençe Harekâtı (2019)
- Pençe-2 Harekâtı (2019)
- Pençe-3 Harekâtı (2019)
- Pençe-Kartal Harekâtı (2020)
- Pençe-Kaplan Harekâtı (2020)
- Pençe Kartal-2 Harekâtı (2021)
- Pençe-Yıldırım ve Pençe-Şimşek Harekâtları (2021)
- Pençe-Kilit Harekâtı (2022)
- Pençe-Kılıç Harekâtı (2022)
Tüm bu harekâtlarla İran-Irak sınır hattındaki Hakurk, ana çatışma noktalarından biri oldu.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETAV) Araştırmacısı Can Acun’a göre bunda bölgenin, “Kandil’den Türkiye’ye geçişlerde PKK adına stratejik öneme sahip bir üs bölgesi olması” etkiliydi.
İlk Pençe harekâtı, Bradost Dağları’nda ve Hakurk hattında devam etti.
Operasyonların kapsamı Pençe-2 ile bölgenin batısındaki Zaho-Barzan’a, Pençe-3 ile Şırnak-Uludere hattının karşısındaki Haftanin bölgesine doğru genişletildi.
Milli Savunma Bakanlığı (MSB), Pençe-Kartal Harekâtı’yla Sincar, Karacak, Kandil, Zap, Avaşin-Basyan ve Hakurk’ta 81 noktanın hedef alındığını açıkladı.
Pençe-Kaplan Harekâtı sonrası ise Türk komandolarının Haftanin’de olduğu bildirildi.
Pençe-Yıldırım ve Pençe-Şimşek harekâtlarında Metina ve Avaşin-Basyan bölgeleri hedef alındı.
Pençe-Kilit Harekâtı’nda bu bölgelere Zap da eklendi.
Kara ve hava kuvvetlerinin katıldığı harekât günümüzde de sürüyor.
‘Türkiye, Suriye’de yaptığının benzerini Irak’ta yapmaya çalışıyor’
BBC Türkçe’ye konuşan Orta Doğu Araştırmaları (ORSAM) Irak Çalışmaları Koordinatörü Bilgay Duman da, “Türkiye, Suriye’de yaptığının bir benzerini Irak’ta yapmaya çalışıyor” diyor ve bunu şöyle açıklıyor:
“Özellikle Pençe harekâtları serisiyle beraber Türkiye, Irak’ın kuzeyinde Zap, Avaşin, Haftanin, Barzan, Hakurk, Metina gibi PKK kamplarının olduğu yerleşimleri hedefliyor.
“Türkiye, bu hatlar arasındaki lojistik destek hattını kesip daha sonrasında da bu bölgelerde, terör örgütü varlığını bitirme çabası içerisine girişti. Ayrıca terör örgütünün Irak’ın kuzeyindeki alanlarını daraltmaya çalıştı. 2019 sonrasında yapılan operasyonların temel amacı buydu.”
Türkiye’nin Kuzey Irak’ta 2018’den önce 10 civarında üssü vardı. Bölgede bugün ise çok sayıda küçük üs ve ileri operasyon merkezleri var.
Bilgay Duman bu üslerin, tipik askeri üslerden ayrıştığını düşünüyor. Duman’a göre bu üsler, PKK’nın gruplar arasındaki geçişlerini gözlemleme amacını taşıyor.
Türkiye’nin Kuzey Irak ve Suriye’deki hava saldırılarının sayısı ve sıklığı son yıllarda arttı.
Türkiye’nin Kuzey Irak’ta askeri varlığını artırmasıyla PKK ile mücadelesinde güç dengesi de değişti.
Uzmanlar, bunda Türkiye’nin daha kompleks savaş araçları kullanmasının ve silahlı insansız hava araçları (SİHA) da başta olmak üzere daha fazla teknolojiden yararlanılmasının etkili olduğunu söylüyor.
BBC Türkçe’ye konuşan Washington’daki American University’de Orta Doğu uzmanı Prof. Mustafa Gürbüz, SİHA kullanımının Türkiye’nin istihbarat sağlama konusunda ABD’ye bağımlılığını azalttığını söylüyor.
Reuters haber ajansının analizine göre TSK, 2018 başından Haziran 2023’e Suriye ve Irak’ta çoğu Kürt bölgelerine en az 6 bin hava saldırısı düzenledi. Yine Reuters’a göre 2016-2018 arasında bu sayı 500’dü.
Saldırılar son yıllarda sıklaştı, Kuzey Irak ve Suriye’de daha derinlerde de birçok bölge hedef alındı.
‘SİHA teknolojisinin yanıltıcı yönleri olabilir’
Türkiye’nin Kuzey Irak’taki operasyon ve harekâtları zaman zaman diplomatik krizlere de neden oldu.
Irak, Türkiye’yi sık sık “ulusal egemenliğinin ihlal edildiği” gerekçesiyle eleştirdi. 14 Aralık 2018’de Türkiye’nin Bağdat Büyükçelçisi Fatih Yıldız’ı Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı.
Prof. Mustafa Gürbüz, SİHA teknolojisinin, yanıltıcı yönleri olabileceği konusunda uyarıda bulunuyor:
“Bu teknoloji, ‘sivillere zarar vermeden, düşmanımı alt edebilirim’ hissi veriyor. Ancak sivillerin SİHA’larla ilgili görüşü çok farklı. SİHA’lar, her an nereden geldiği belli olmayan ve bir şekilde onları sürekli izleyen bir tehdit algısı yaratıyor.”
Gürbüz’e göre bu kaygılar, artan saldırılarla birleştiğinde, “PKK’nın Irak’ta insanların gözünde meşruiyet kazanmasına” yol açabilir.
“Bu Türkiye için bir kayıp olabilir” diyen Gürbüz, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Askeri olarak baktığınız zaman, bu kaybı görmeyebilirsiniz. Ama siyasi olarak bakarsanız, olaya daha geniş perspektiften bakarsanız, o kaybı görürsünüz.”
‘Terörle mücadelenin genel olarak siyasi ve organizasyonel boyutları da önemli’
Reuters’ın çatışma izleme grubu ACLED’in verilerine dayanarak yaptığı analize göre, Türkiye’nin 2016’nın başı ile 2023’ün ilk yarısı arasında Irak ve Suriye’nin ağırlıklı olarak Kürt bölgelerinde düzenlediği hava saldırılarında 500’den fazla sivil yaşamını yitirdi.
ACLED’e göre çatışmalarda gerçekte kaç kişinin öldüğünün tespiti oldukça zor.
MSB ise operasyonlarla ilgili açıklamalarında, her zaman uluslararası hukuka uygun davranıldığını, “sadece teröristlerin mevzilerinin” hedeflendiğini sivillerin, altyapı ve kültürel alanların zarar görmemesi için azami özen ve hassasiyetin gösterildiğini vurguluyor.
Prof. Dr. Kayhan Pusane ise PKK için “Belirli topraklar üzerinde hakimiyet kurmaya çalışan bir örgüt” diyor ve ekliyor:
“Terörle mücadelenin genel olarak siyasi ve organizasyonel boyutları da önemlidir. Bu mücadelenin siyasi boyutu, terör örgütlerine yeni insanların katılımına engel olacak şekilde kalpleri ve zihinleri kazanmaktır.
“Organizasyonel boyutta ise örgütsel anlamda hayatta kalmalarına yardımcı olacak, daha mobilize olmalarını sağlayacak şeylerden kaçınmak kastedilir.”